Dijital dünyadaki rekabetin çetrefilli tarafına geçmeden önce, SEO yani arama motoru optimizasyonu konuna da açıklık getirmek gerekiyor. İnternetin ilk dönemlerinde, kısıtlı bir kullanıcı kitlesinin varlığı, sadece bilinen web sayfalarına, doğrudan URL ile erişim suretiyle yapılmaktaydı.
Sonraki yıllarda internet bağlantı altyapılarının genişlemesi ve paralel olarak kullanım oranlarının artış göstermesiyle beraber, mevcut internet bağlantı sayıları da yükselmeye başladı. Nitekim internet, kurumsal bir yapıdan sıyrılarak, temel iletişim ve bilgi kaynağı olma yönünde ilk emin adımlarını atmış oldu.
İlk dönemlerde, kullanıcı kitlesi ile doğru orantılı bir web sayfalarının sayısı da kısıtlı idi. Potansiyelin yani kullanıcı kitlesinin artması, beraberinde birçok farklı web sitesinin de oluşmasına vesile oldu. Her ne kadar ilk etapta bu durum iyi gibi görünse de o dönemlerde farklı bir sorunu da ortaya çıkarmıştı: Bulunabilirlik!
Kullanıcılar, istedikleri bilgilere ulaşma noktasında zorluk yaşıyorlardı. Her geçen aralarına bir yenisi daha eklenen web sitelerini keşfedemiyor ve aradığı bilgiyi sadece referans yöntemi ile ulaşabiliyordu. İşte tam da bu noktada, arama motoru kavramı kendini göstermiş oldu. Arama motorları yani search engines ile beraber kullanıcılar, istedikleri bilgiye kolay bir şekilde ulaşmanın yoluna erişmişti.
kaynak:seoturk
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder